🦞 Fal Sihir Ve Büyü Ile Ilgili Ayetler

Büyüve cinlerden kurtulmak için okunacak ayetler nelerdir? Cinlerin varlığı haktır. Ancak mahiyetleri konusunda fazla bir şey bilinmemektedir. Cinler, duyu organlarıyla algılanamayan varlıklar olduğu için, onlar hakkındaki tek bilgi kaynağı vahiydir. Kur’an-ı Kerim ve sahih hadisler, cinlerden bahsetmektedir. Ayetel kürsi, fatiha, , İhlas, Salavat, Felak, Nas, la havle ve la kuvvete illa billahil alüyyil aziym. ve içinizden başka dualar da gelirse (mesela nazar ayetleri)okuyun. Allah'ın izniyle bana ve/veya falan kızı/oğlu filan yapılan yada yaptırılan bütün büyüleri sihirleri, yedirme içirme, nazarları bozdum çözdüm. Hayatınızdakötü ruhlara kapı açan alanları ve eylemleri sıralayın, örneğin: büyü ile ilgili uğraşlar, sahte dinler, kehanet, sihir, fal bakma, tecavüz, taciz, terk edilme, ailede var olan intihar, reddedilme, acılık, öfke, kendinden nefret etme, v.b. Bu tür eylemlerin hepsini tek tek itiraf edin ve bu konuda son derece 11. Sihir (büyü), gerçek midir ve yapılabilir mi? Evet, hadîsin beyanıyla nazar hak olduğu, yani tesiri mümkün olduğu gibi, büyünün de tesiri mümkün ve vâkîdir. Ancak, başkasına büyü yapıp kötülük etmek, karı-kocayı birbirinden ayırmak, bu yolla insanları birbirine düşürmek, tutsun tutmasın bu mevzûda gayret sarfetmek, büyü yapmak ve yaptırmak, yapana DUA-CİN-BÜYÜ-TILSIM-SİHİR-NAZAR-MUSKA-YILDIZNAME-HALÜSÜNASYON-HURAFELER-BATIL İNANIŞLAR-DİNİMİZ İSLAM-ŞİFALI BİTKİLER-SAĞLIKLI YAŞAM-ASTROLOJİ-MİTOLOJİ-DOĞA RESİMLERİ-DEFİNE İŞARETLERİ-GİZEMLİ İLİMLER-İSLAMDA BÜYÜTILSIM-GİZEMLER HAKKINDA BİLGİLENDİRME SİTESİ Peygamber efendimizin büyü ile ilgili hadisler Sihir, bedenlere ve gönüllere tesir eden, insanı hasta yapan, hatta öldüren, karı ile kocanın arasını açan bazı düzenlerdir. Bunun Türkçe karşılığı "büyü" dür. Büyü vardır, yani tesir edebilir. Ancak haramdır. İslam büyü ve büyücülüğü yasaklamıştır. بسم الله الرحمن الرحيمالحمد لله ، صلاة وسلام على رسول الله BÜYÜ VE ŞEYTANAHMED KALKANBÜYÜ ve ŞEYTANMa’ruf Yayınları: 54Ahmed Kalkan: 7EditörAsım ŞensaltıkKapakAsım ŞensaltıkTashihAhmed KalkanMizanpajAsım ŞensaltıkISBN: -2Yayıncı Sertifika No: 453721. BASKIAkademi Bas. Yay. Org. Matbaa 6d4j. Büyü ve mâhiyeti ile ilgili âyetler aşağıda listelenmiştir. Büyüyü inkâr eden bu ayetleri inkâr etmiş olur ve dinden için şartlar ne kadar hazır ve uygun olur ise olsun ve ne kadar güçlü büyü yapılırsa yapılsın Allah Teâlâ’nın izni olmadan büyü kimseye tutmaz ve zarar veremez Bakara suresi 102. Ayet وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاطٖينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاطٖينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ وَمَا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهٖ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِهٖ وَمَا هُمْ بِضَارّٖينَ بِهٖ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِى الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِهٖ اَنْفُسَهُمْ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ“Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların ve şeytan tıynetli insanların uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman büyü yaparak küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve özellikle de Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen sihri öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. Sihri caiz görüp de sakın küfre girme” demedikçe, kimseye sihir öğretmiyorlardı. Böylece insanlar onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onlar böyle yaparak kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi“Yahudilerin Büyücülüğü Bakara suresi 103. Ayet ولَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ“Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!“Fal ve falcılık Maide suresi 3. ayet حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْزٖيرِ وَمَا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِهٖ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّطٖيحَةُ وَمَا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِ ذٰلِكُمْ فِسْقٌ اَلْيَوْمَ يَئِسَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ دٖينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دٖينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتٖى وَرَضٖيتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ دٖينًا فَمَنِ اضْطُرَّ فٖى مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَحٖيمٌ“Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, henüz canı çıkmamış iken kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk Allah’a itaatten kopmaktır. Bugün kâfirler dininizden onu yok etmekten ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin haram etlerden yerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir“Fal ve Falcılık Maide suresi 90. ayet “Ey iman edenler! Aklı örten içki ve benzeri şeyler, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz“Âyetlere “büyü” diyorlar Maide suresi 110. Ayet اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا عٖيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتٖى عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِى الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰیةَ وَالْاِنْجٖيلَ وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّٖينِ كَهَيْپَةِ الطَّيْرِ بِاِذْنٖى فَتَنْفُخُ فٖيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنٖى وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْنٖى وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْنٖى وَاِذْ كَفَفْتُ بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَا اِلَّا سِحْرٌ مُبٖينٌ“O gün Allah, şöyle diyecek “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs Cebrail ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun. Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de hayata çıkarıyordun. Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım da onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi“Sihr Büyü Maide suresi 110. Ayet اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا عٖيسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَتٖى عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِى الْمَهْدِ وَكَهْلًا وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰیةَ وَالْاِنْجٖيلَ وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّٖينِ كَهَيْپَةِ الطَّيْرِ بِاِذْنٖى فَتَنْفُخُ فٖيهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْنٖى وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْنٖى وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْنٖى وَاِذْ كَفَفْتُ بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَا اِلَّا سِحْرٌ مُبٖينٌ“O gün Allah, şöyle diyecek “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs Cebrail ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun. Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de hayata çıkarıyordun. Hani sen, İsrailoğullarına açık mucizeler getirdiğin zaman, ben seni onlardan kurtarmıştım da onlardan inkâr edenler, “Bu, ancak açık bir büyüdür” demişlerdi.“Sihr Büyü Enam suresi 7. Ayet وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فٖى قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِاَيْدٖيهِمْ لَقَالَ الَّذٖينَ كَفَرُوا اِنْ هٰذَا اِلَّا سِحْرٌ مُبٖينٌ“Ey Muhammed! Eğer sana kâğıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsalardı, yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi” Aldatmak için birbirlerine büyülü sözler fısıldarlar Enam suresi 112. Ayet وَكَذٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا شَيَاطٖينَ الْاِنْسِ وَالْجِنِّ يُوحٖى بَعْضُهُمْ اِلٰى بَعْضٍ زُخْرُفَ الْقَوْلِ غُرُورًا وَلَوْ شَاءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُ فَذَرْهُمْ وَمَا يَفْتَرُونَ“İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak” İnsanların İslâm’dan başka ideolojilerden büyülenmelerinin yanlış olduğu Enam suresi 112. Ayet “İşte böylece biz her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak“Aldatmak için birbirlerine büyüleyici sözler fısıldarlar Enam suresi 121. Ayet وَلَا تَاْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌ وَاِنَّ الشَّيَاطٖينَ لَيُوحُونَ اِلٰى اَوْلِيَائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ“Üzerine Allah adı anılmayan hayvanlardan yemeyin. Çünkü bu şekilde davranış fasıklıktır. Bir de şeytanlar kendi dostlarına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka fısıldarlar. Onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz de Allah’a ortak koşmuş olursunuz“Ayetlere büyü diyorlar Araf suresi 103. Ayet ثُمَّ بَعَثْنَا مِنْ بَعْدِهِمْ مُوسٰى بِاٰيَاتِنَا اِلٰى فِرْعَوْنَ وَمَلَائِهٖ فَظَلَمُوا بِهَا فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدٖينَ“Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçık mucizelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik de onları mucizeleri inkâr ettiler. Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu” Ayetlere büyü diyorlar Araf suresi 105. Ayet حَقٖيقٌ عَلٰى اَنْ لَا اَقُولَ عَلَى اللّٰهِ اِلَّا الْحَقَّ قَدْ جِئْتُكُمْ بِبَيِّنَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ فَاَرْسِلْ مَعِىَ بَنٖى اِسْرَایٖٔلَ“Bana, Allah’a karşı sadece gerçeği söylemem yaraşır. Ben size Rabbinizden açık bir delil mucize getirdim. Artık İsrailoğullarını benimle gönder.”Ayetlere büyü diyorlar Araf suresi 106. Ayet قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِاٰيَةٍ فَاْتِ بِهَا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقٖينَ“Firavun, “Eğer açık bir delil getirdiysen haydi göster onu bakalım, şayet doğru söyleyenlerden isen” dedi.“Ayetlere büyü diyorlar Araf suresi 107. Ayet فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِىَ ثُعْبَانٌ مُبٖينٌ“Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere attı. Bir de ne görsünler, apaçık bir ejderha“ Büyünün İçyüzüBüyünün İçyüzüBüyü sözcüğü Türkçedir. Kur'ân-ı Kerim'de bu anlamı veren ?Sihir?'den çok söz edilmiştir. Batı literatüründe ise ?Magi = Maji?, ?Magic = Mãcik? olarak -gizemli sanılan- ilkel bir çözüm arayışıdır. Bu kısa tanımdan da anlaşılacağı üzere büyünün temelinde üç şey vardır a Gizemlilik iddiası,b İlkellik c Çözüm arayışıBunlardan birincisinin açıklaması şöyledirBüyünün gizemli olduğu sanılır. Yani büyünün, herkes tarafından an­laşılamayan, herkes tarafından bilinemeyen ve yapılamayan birta­kım esra­rengiz ilişkilerden ve bu ilişkilere dayanan formüllerden oluş­tuğu sanılır. Bu sanı, birçok kimselerde kesin bir inanış ve kanaat ola­rak var­dır. Ancak büyü, çeşitli şarlatanlıkların bazı şekilleridir. Çünkü büyünün gerçek oldu­ğunu kanıtlayan bir kimseye rastlanmamıştır. Ayrıca büyü­nün bir aldat­maca olduğunu Kur'ân-ı Kerim açık şekilde ortaya koymak­tadır. Tâhâ Sûresi'nin 57-72 âyetlerinde Hz. Musa ile Mısır Firavun'u ara­sında olup bi­ten bir mûcize-büyü mücadelesi can­landırılmıştır. Bunlardan özellikle 66. 67. 68. ve 69 uncu âyetlerde bü­yünün içyüzü bü­tün çıplaklığıyla ortaya se­rilmiştir. Bu âyet-i kerime­lerde özet olarak şöyle bir açıklama vardır Firavun'un büyücüleri Hz. Musa'ya, önce hangi tarafın gösteriye baş­la­masını sorunca Hz. Musa "Hayır, siz atın." yani elinizdeki sicim­leri ve değnekleri atarak büyü gösterisine önce siz başlayın dediği kay­dedilmek­te­dir. 66. ve 67 inci âyetler gösteriyi ve onu şaşkınlık içinde seyreden Hz. Musa'nın ruh halini anlatmaktadır. Bu âyetlerin meâli şöyledir?Bir de ne görsün, -büyücülerin- şarlatanlığından ötürü, sicimleri­nin ve değneklerinin yürüdüğü onun hayalinde canlandırılıyordu.? ?Bu yüzden Musa, içinde bir ürperti duydu.?66 ıncı Âyet-i Kerime, bu olaydaki büyünün bir dereceye kadar içyü­zünü ortaya koymakta, en azından bu işlemin hayalde canlandırılan asıl­sız birta­kım kımıldayışlar olduğunu ifade etmektedir. Sicimlerin ve değneklerin, Hz. Musa'nın hayalinde hareket eder gibi göründüklerini kay­deden bu âyet­lerden iki farklı anlam çıkarmak Büyüde kullanılan bu araçların gerçekte hareket ettikleri­ ise, hareket eder gibi göründükleridir. Bilindiği üzere iplik ve sopa gibi cansız şeylerin -hele büyü gibi asıl­sız bir işlemde- kendi kendine hareket etmesi olanak dışıdır. Ama bunu il­lüz­yonistlerin yaptığı gibi bazı hilelere baş vurarak yapmak el­betteki müm­kündür. Özellikle ilahlık iddiasında bulunmuş mağrur ve çağının en kud­retli hükümdarı olarak Firavun'un, sahip bulunduğu güç ve im­kanlarla devrin profesyonel ve en mahir büyücülerini bularak bu hileleri yaptırması zor değildi. Kur'ân-ı Kerim, büyünün bir gözbağ­cılık, bir şa­şırtma ve duyu­ları spekülatif yöntemlerle aldatma olduğunu yine bu olayı anlatan A'râf Sûresi'nin 116 ıncı Âyet-i Kerime'sinde açıklamakta­ Musa tarafından, büyücülerden hünerlerini göstermeleri iste­nince onların, seyirciler üzerinde nasıl psikolojik bir etki uyandırdıkla­rını Allah Teâlâ aynen şöyle ifade buyurmaktadır?Musa "Siz atın." dedi. Onlar da hünerlerini ortaya atınca insan­la­rın gözlerini büyülediler. Onları ürperttiler ve muazzam bir büyü or­taya getir­diler.? Âyet-i kerime'deki ?İnsanların gözlerini büyülediler.? ifadesi çok açık­tır ve bu olaydaki büyünün, gerçek değil, bilakis psikolojik bir etki yaptığını ortaya koymak bakımından da en büyük kanıttır. Bu ilâhî açık­lamadan kolayca anlıyoruz ki büyünün birtakım hileler olarak izahı var­dır. Bununla birlikte hiç bir gizemli yanı da yoktur. Çünkü Kur'ân-ı Kerim'de sicim diye geçen şeylerin -söylentilere göre- içleri birtakım kim­yasal maddelerle doldu­rulmuş hayvan bağırsakları ol­duğu ve gösteri sıra­sında bu maddelerin reak­siyona girerek bağırsakla­rın hareket etmesine neden oldukları ihtimalı bu­lunduğu gibi, büyücü­ler benzer bazı speküla­tif işler de yapılmış olabilir­ler. İpliklerin ve sicimlerin gerçekte değil, fakat Hz. Musa'nın haya­linde ha­reket eder gibi görünmüş olabileceği ihtimali de vardır. Şöyle kiHz. Musa, Firavun'un ve avenelerinin yanı sıra, kalabalık seyirci kar­şı­sında ve belki de tek başına bulunmak gibi -peygamber bile olsa- insan mo­ralini olumsuz etkileyen bir konumda idi. Allah Teâlâ'ya açıkça kafa tutacak kadar küstahlaşan Firavun'un, bu şedid ve kanlı diktatörün karşı­sında bu­lunmuş olmak ve hele moral verecek bir taraf­tar kitlesinden yoksun olmak gibi etkenler hesap edilirse Hz. Musa'nın bu olayda ne ka­dar zor dakikalar yaşadığını tahmin etmek güç değildir. Aslında bu ihti­mali araştırmak yer­sizdir. çünkü Kur'ân-ı Kerim, bu gerçeği de çok berrak şekilde ortaya koy­makta ve Tâhâ Sûresi'nin, 67. ve 68 inci Âyet-i Kerime'­lerinde şunları kaydetmektedir"Bu yüzden Musa, içinde bir ürperti duydu." "Biz O'na, korkma dedik, asıl üstün gelecek olan sensin sen!" İşte gizemli sanılan büyünün özet olarak aslı esası budur. Onun için büyü tamamen bir hile ve safsatadır. Büyünün ikinci niteliği, onun hem amaç, hem de araç bakımından il­kelliğidir. Evet büyü, hem kaynakları, hem de yapılış ve uygulaması ba­kı­mından ne vahye, ne de akla dayanır. Bilakis vahyi ve aklı hiçe sa­yan rezil bir düşünce ürünüdür. Bu gerçeği anlayabilmek için hiç bir in­cele­meye ve araştırmaya bile gerek yoktur. Sadece bir tek büyücü gör­mek bile büyünün her bakımdan ne olduğunu anlamak için yeterlidir. Bu sefil in­sanlar her türlü faziletten yoksun oldukları gibi onlara ina­nan ya da tu­zaklarına düşen zavallılarda da sağlıklı bir moral yapı ve güçlü bir iman yoktur. Allah Teâlâ, Tâhâ Sûresi'nin 69 uncu Âyet-i Kerime'sinde"Çünkü onların yaptığı bir büyü hilesidir. Büyücü ise nereye varsa asla başarıya ulaşamaz!"buyurmaktadır. Büyünün, etki yapmak ba­kı­mından bir "hiç" olduğunun, bundan daha büyük bir kanıtı olamaz. Büyü, amaç bakımından ilkel ve zararlıdır. Çünküa Akılcı bir yol değildir. Bilakis büyü, aklı küçümsemekte, hatta onu inkâr etmektedir. Birçok saf ve cahil insan, gerçekleri anlayabilecek bilgi ve basirete sahip bulunmadıkları için, onların basit düşünce yapı­ları bü­yücüler tarafından kullanılmaktadır. Bu ise insan aklının kü­çümsenmesi demektir. b Büyü, akla dayanmadığı gibi vahye de dayanmamaktadır. Bilakis va­hiy, sihri"küfür" olarak mahkûm etmekte ve sihirbazı kâfir ol­makla suç­lamaktadır. Büyü yapan insanın, İslam Hukuku'nda cezası pek Büyü, insanların aldatılmasına ve kötü yönlendirilmelerine ne­den olmaktadır. İnsanları karşılıksız, hatta günah karşılığında zarara uğrat­mak­tadır. Büyü, araç bakımından da ilkel ve zararlıdırTürüne göre büyüde kullanılan araçlar son derece iğrençtir. Katır toyna­ğından, karga beynine, kıldan dışkıya kadar, büyüde en pis ve en necis mad­deler kullanılır. Ne yazık ki bunların bir kısmı da insanlara şu veya bu şekilde yedirilir! Bu ilkelliğin bir örneği de kutsal değerlere karşı bilinçli saygısızlık­tır. Çünkü bazı büyü türlerinde -özellikle harap olması istenen mekân­lar ve za­rar görmesi istenen insanlar için yapılan büyülerde- Allah'ın yüce ad­ları ve âyet-i kerimeler pis sıvılarla yazılmakta ve ayakkabı to­puklarına, eşiklerin altına ve benzeri yakışıksız yerlere gizli şekilde yer­leştirilmekte­ üçüncü niteliği ise onun, talihsiz bir çözüm arayışı olma­sı­dır. Çünkü büyü ile derdine derman arayan insan, eğer sorunun çö­zümü için akılcı ve legal bir yol varsa bu yola inanmayacak ya da gü­venmeyecek kadar rüşdünü yitirmiş biridir. Eğer tamamen çaresizlik içinde ise bunu, ikinci bir çaresizlikle birleştirecek kadar Allah'ın feyiz ve nurundan uzak, bilakis da­lalet karanlığına saplanmış biridir. Bazı akâid yazarları tarafından, "Sihir haktır. " şeklinde kullanılmış olan sözden amaç şudur Sihir yahi büyü Kur'ân-ı Kerim'de sözü edil­miş ve işlenmiş bir konu olarak vardır. Elbette ki büyü tarih bo­yunca in­sanları meşgul etmiş bir hadisedir. En uygar sanılan toplumlar içinde bile sihir ya­pan ve sihre inanan insanlar bulunmuştur. Onun için sihrin bir toplum gerçeği olarak var olduğunu inkâr etmek imkan­sızdır. İlginçtir ki bazı yazarlar da "Sihir haktır. " sözüne, farklı bir yorum ge­tirmiş ve büyünün gerçek anlamda etki yaptığına inanmışlardır. Eğer bü­yü­nün gerçek anlamda etkisi olsaydı, büyücülerin açamadıkları kapı, çözümleyemedikleri sorun kalmayacaktı. Tarihte büyücülerden ve şar­latan­lardan medet uman nice krallar olmuştur ki bunların hepsi de so­nunda hayal kı­rıklığına ve hüsrana uğramışlardır. Büyünün bir tek kere dahi başa­rıya ulaş­tığı kanıtlanamamıştır. Kaldıki büyücülere meydan okuyan in­sanlar hiç bir zaman onların büyü yoluyla tertip ettikleri bir kötülüğe uğramamış­lardır! Bu bile büyünün ne büyük bir yalan olduğunu or­taya koyan başlı­başına bir kanıttır. Bazı kimseler eğer Kur'ân-ı Kerim'in 113 üncü Sûresi olan Felak Sûresi'nin 4'üncü Âyet-i Kerime'sini göstererek büyünün şerri hak­kında bir kanaat ortaya koymak istemişlerse, hemen ifade etmek gere­kir ki bu Âyet-i kerime'de şerrinden söz edilen büyü değil, tam tersine ?Düğümlere üfleyip tüküren? büyücü kadınlardır. Binaenaleyh bu kimseler, büyü ile bü­yücüyü birbirine karıştırmışlardır! Hiç kuşku yok ki her devirde bu gibi nameşrû işlere kendini vererek duygusal insanların psi­kolojisini olumsuz yönde etkileyen kadınlar bu­lunmuştur. Genelde cahil topluluklar arasında faaliyet gösteren bu kadınlar, iplik düğüm­lemek, bu düğümlere üflemek, muska ve tütsü yapmak, kur­şun dökmek ve kehanetlerde bulunmak gibi batıl şeylerle bir yandan geçin­meye çalışır­ken bir kısım insanların iç dünyaları üzerinde etkili ola­bilmek­tedirler. Aslında bunlardan yararlanmak isteyenler, onların şer­rine daha çok uğra­yanlardır. Çünkü büyücüye inan­mak küfürdür. Yani İslam Dini'nden çıkmak için yeterli bir sebeptir. Bu ise şer ve kötülü­ğün en tehli­kelisidir. Ayrıca büyücüye, yapmış olduğu büyü karşılı­ğında ücret vermek, hem iş­lediği bu ağır günaha karşılık onu ödül­lendirmek, hem zararlı bir fa­ali­yete değer biçmiş olmak, hem de böyle bir faaliyeti cesaretlendirmek ba­kımından elbette ki bu yapılanların hepsi şer­dir, kötüdür. Rabb'imiz işte bü­tün bu kötülükleri işleyen kadınların şerrin­den kendisine sığınmamızı is­ hiç bir reşit toplum içinde legal bir meslek niteliğini kaza­na­ma­mış, vicdanlarda mahkum olduğu için hep gizli yapılmış ve büyü ya­panla­rın da yaptıranların da sonu daima pişmanlık olmuştur.[1][1]Ferit Aydın, İslam'da İnanç Sistemi, Kahraman Yayınları 311-317. Sihir, Büyü, Tılsım Gerçekler ve Efsaneler Büyü ve büyücülük Büyü, tabiat üstü gizli güçlerle ilişki kurularak yahut kendilerinde gizli güçler bulunduğuna inanılan bazı nesneler kullanılarak fayda veya zarar vermek yahut korunmak maksadıyla yapılan işler diye tarif edilir TDV İslâm Ansiklopedisi, 6/501. “Sebebi gizli olan, hakikatinin aksine tahayyül edilen, göz boyama ve aldatma tarzında yapılan şeyler” Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr, 3/205 diye tarif edilen “sihir” ile aynı anlamda kullanılsa da, büyü ve sihir kelimeleri, dilimizde farklı anlam sahalarına sahiptir. Mesela “büyücü” kelimesi, yukarıdaki tarife giren işlerle, tabiat ötesi güçlerle ilişki kurarak, yani büyü yaparak iştigal ettiğine inanılan kimseler hakkında kullanılırken, “sihirbaz” kelimesi daha ziyade el çabukluğu ile gözbağcılık yapan kimseler hakkında kullanılır. Büyücü, kullandığı materyaller üzerine birtakım şeyler yazmak, okumak ve onları belli tarzlarda kullanmak suretiyle diğer insanlara fayda veya zarar verirken, sihirbaz daha ziyade eğlence maksatlı olmak üzere şaşırtıcı gösteriler yapar. İslâm alimleri büyünün/sihrin birçok çeşidini zikretmiş, Fahruddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebîr’inde bunları 8 grupta toplamıştır 3/206 vd.. Bunları iki başlıkta toplayan Elmalılı şöyle der “Bütün bu kısımlar, esaslı iki kısma raci olur. Birisi sırf yalan, uydurma ve kandırmadan ibaret olan söz veya fiil ile tesir icra eden sihir, diğeri az çok bir hakikati suiistimal ederek ortaya konan sihirdir. Sihrin bütün mahiyeti, hayali hakikat zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir tesir bırakmaktan ibaret olduğu halde, bunun bir kısmı sırf hayal ve vehmettirmek, diğer bir kısmı da bazı hakikat ile karışıktır. Binaenaleyh her sihrin tesirden büsbütün uzak olduğunu iddia etmemelidir.” Hak Dini Kur’an Dili, 1/445 Büyü ve sihrin gerçekliği ve hükmü Kur’an ve Sünnet’e baktığımızda, büyünün/sihrin gerçek olduğunu görüyoruz. Kur’an’da şöyle buyurulur “Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Oysa Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, fakat o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil’de Harut ve Marut’a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi; “Biz ancak ve ancak imtihan için gönderildik; sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!” demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı. Hakkıyla bilselerdi, uğruna kendilerini sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.” Bakara, 102 Bu ayet üzerinde geniş bir şekilde duran müfessirlerin söyledikleri kısaca şudur Ehl-i Kitap’tan bir taife Yahudiler, Tevrat’ı bir kenara bırakarak Hz. Süleyman hükümranlığı ve devleti aleyhine insan ve cin şeytanlarının yaptığı işlere ve okuduğu efsun ve efsane kitaplarına uydular. Bunlar, meydana gelmiş ve gelecek olaylar hakkında kulak hırsızlığı ile birtakım malumatlar edinip, bire yüz yalan katarak kâhinler vasıtasıyla gizlice yayarlardı. Zaman içinde kâhinler, kendilerine haber verilen şeyleri tedvin edip kitap haline getirdiler. Etrafa yaydıkları azı gerçek çoğu yalan efsaneler ve uydurdukları tezvirat zaman içinde türlü siyasî ve sosyal entrikalara yol açmış, Hz. Süleyman hükümranlığı geçici bir süre sarsıntıya uğramıştı. Ancak Hz. Süleyman Allah Tealâ’nın yardım ve lütfuyla bu insan ve cin şeytanlarına galip geldi ve onları buyruğu altına alarak çeşitli işlerde istihdam etti. Nihayet eceli gelip vefat edince sihir/büyü kitapları tekrar tedavüle kondu ve hatta Hz. Süleyman da devleti sihir/büyü ile idare ettiği yalanını yaydılar. İşte bu insan ve cin şeytanları bir taraftan kendi elleriyle yazıp tedvin ettikleri sihirleri, diğer taraftan da muhtemelen I. Sürgün döneminde, milattan önce 721 ve 586 yıllarında iki grup olarak sürgün edildikleri Babil’de Harut ve Marut isimli iki meleğe indirilen şeyleri de öğrenerek halka aktarıyor, böylece küfür işliyorlardı. Tılsım nedir? Tılsım Semavî birtakım güçlerin, arzî güçlerle birleşerek garip, olağandışı işler yapması şeklinde tarif edilir et-Tânevî, Keşşâfu Istılâhâti’l-Fünûn, 2/927. Elmalılı Hamdi Yazır, tılsımın, Hz. İbrahim kavmi olan Keldanîler’in yaptığı sihir türü olduğunu söyler ve şöyle der “Fikrimizce bu sihirde, tabiiyat ile ruhiyatın eski zamanlarda keşfedilmiş, birbiriyle ilişkili bazı garip özellikleri birleştirilerek uygulandığı anlaşılmaktadır.” Hak Dini Kur’an Dili, 1/443 Ayın akrep burcunda bulunduğu sırada mühre kazıtılan akrep figürünün, kişiyi akrep ısırmalarına karşı koruyacağı, arkasını üstü açık olduğu halde aya doğru dönen hayvanların, ay ışığının arkalarına vurması sebebiyle öleceği… gibi hususlar semavî kuvvetlerle arzî kuvvetlerin belli bir tarzda bir araya gelmesi sonucunda oluşan tılsımlara örnek olarak zikredilmiştir. İbn Hazm, el-Fısal, 5/101-102; Âlûsî, Rûhu’l-Ma’ânî, 20/120 İbn Hazm tılsım hakkında müşahedeye dayalı enteresan bilgiler verir ve şunları söyler “Tılsım, eşyanın tabiatını değiştirme ve gözbağcılık değildir. Tılsımlar, Allah Tealâ’nın terkib ettiği birtakım güçlerdir ki, soğuğun sıcak ile ve sıcağın soğuk ile giderilmesi gibi, Allah Tealâ bu tılsımlar vasıtasıyla başka bazı güçleri ortadan kaldırır. … Tılsımların def’i mümkün değildir.” 11 Perşembe Ağustos 2022 Son Dakika Haberleri Manevi Yönde Rahatsızlık Büyü Kimlere Zarar Veremez? Büyü belirtileri nelerdir ? Büyü ve Cinlerden Korunmak İçin Okunacak Dualar İslam’da Büyü sihir Yapmanın Hükmü Nedir? Kazançların bereketli olması için dua Cinler musallat olduğu kişiye ne yapar Nazardan Korunma Duası Kara Büyü Ümmü Sıbyan Nedir? Büyüden Nasıl Korunuruz? Kur’an-ı Kerim şifadır Epilepsi Sara Hastalığı ve Manevi Tedavi Hususları Cinler ile ilgili ayetler Büyü, Sihir ile ilgili ayetler Nisa suresi ve Tefsiri Bakara suresi ve Tefsiri Fâtiha Suresi 1. Ayet Tefsiri Hayvanlardan Bahseden Ayetlerden Alınacak 6 İbret Dış görünümü değiştir Kenar Bölmesi RSSInstagramYouTubeTwitterFacebook Menü Arama yap ... Anasayfa/Büyü ile ilgili Ayetler Ayetler Büyü, Sihir ile ilgili ayetler Büyü, Sihir ile ilgili ayetler Ve tuttular şeytanların Süleyman’ın mülkü üzerine uydurdukları batıl yalanların peşine takıldılar. Süleyman kâfir olmadı fakat… Devamını Oku » Başa dön tuşu Bakara / 102. Ayet وَاتَّبَعُوا مَا تَتْلُوا الشَّيَاط۪ينُ عَلٰى مُلْكِ سُلَيْمٰنَۚ وَمَا كَفَرَ سُلَيْمٰنُ وَلٰكِنَّ الشَّيَاط۪ينَ كَفَرُوا يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَۗ وَمَٓا اُنْزِلَ عَلَى الْمَلَكَيْنِ بِبَابِلَ هَارُوتَ وَمَارُوتَۜ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ اَحَدٍ حَتّٰى يَقُولَٓا اِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلَا تَكْفُرْۜ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنْهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِه۪ بَيْنَ الْمَرْءِ وَزَوْجِه۪ۜ وَمَا هُمْ بِضَٓارّ۪ينَ بِه۪ مِنْ اَحَدٍ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰهِۜ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمْ وَلَا يَنْفَعُهُمْۜ وَلَقَدْ عَلِمُوا لَمَنِ اشْتَرٰيهُ مَا لَهُ فِي الْاٰخِرَةِ مِنْ خَلَاقٍ۠ وَلَبِئْسَ مَا شَرَوْا بِه۪ٓ اَنْفُسَهُمْۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ Onlar, Süleyman’ın saltanatı aleyhinde şeytanların uydurduğu yalanlara uydular. Oysa Süleyman hiçbir zaman kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü onlar, insanlara büyü yapmayı ve Bâbil’de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirilen bilgileri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek “Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın öğrettiğimiz bilgileri büyü yapmada kullanıp da kâfir olma!” demeden hiç kimseye bir şey öğretmezlerdi. Onlar ise bu iki melekten, karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Onlar, Allah’ın izni olmadıkça o büyü ile hiç kimseye zarar veremezler. Fakat onlar kendilerine fayda değil zarar verecek şeyi belliyorlardı. Elbette onlar, büyüyü satın alan kimselerin âhirette hiçbir nasibi olmadığını da çok iyi biliyorlardı. Karşılığında kendilerini sattıkları şey, ne kötüdür! Keşke bunu bilselerdi! Bakara / 103. Ayet وَلَوْ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا وَاتَّقَوْا لَمَثُوبَةٌ مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ خَيْرٌۜ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ۟ Eğer onlar iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, Allah’ın onlara vereceği sevap elbette daha hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi! Felâk / 1. Ayet قُلْ اَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِۙ De ki “Sığınırım sabahın Rabbine”; Felâk / 4. Ayet وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِۙ “Düğümlere üfleyen büyücü kadınların şerrinden”, Mâide / 110. Ayet اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسَى ابْنَ مَرْيَمَ اذْكُرْ نِعْمَت۪ي عَلَيْكَ وَعَلٰى وَالِدَتِكَۢ اِذْ اَيَّدْتُكَ بِرُوحِ الْقُدُسِ تُكَلِّمُ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ وَكَهْلًاۚ وَاِذْ عَلَّمْتُكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ وَاِذْ تَخْلُقُ مِنَ الطّ۪ينِ كَهَيْـَٔةِ الطَّيْرِ بِاِذْن۪ي فَتَنْفُخُ ف۪يهَا فَتَكُونُ طَيْرًا بِاِذْن۪ي وَتُبْرِئُ الْاَكْمَهَ وَالْاَبْرَصَ بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ تُخْرِجُ الْمَوْتٰى بِاِذْن۪يۚ وَاِذْ كَفَفْتُ بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ عَنْكَ اِذْ جِئْتَهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ فَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْهُمْ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ O zaman Allah şöyle buyuracak “Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla. Hani seni Rûhu’l-Kudüs ile desteklemiştim de hem beşikte hem yetişkin halde iken insanlarla konuşurdun. Sana yazı yazmayı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Hani benim iznimle çamurdan kuş sûretinde bir varlık yapıyor, ona üflüyor, o da yine benim iznimle gerçek kuş oluyordu. Benim iznimle anadan doğma körü ve teni alacalıyı iyileştiriyor, yine benim iznimle ölüleri diriltiyordun. Bir vakit de, İsrâiloğulları’nın öldürme kastıyla sana uzanan ellerini geri çekmiştim kendilerine apaçık deliller ve mûcizeler getirmiştin de, aralarında küfür içinde boğulup gidenler Bu düpedüz büyüden başka bir şey değil!» demişlerdi.” A'râf / 113. Ayet وَجَٓاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُٓوا اِنَّ لَنَا لَاَجْرًا اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ Sihirbazlar Firavun’a geldiler “Gâlip gelen biz olursak, herhalde bize bir mükâfat olur, değil mi?” dediler. A'râf / 116. Ayet قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ Mûsâ da “Siz atın!” dedi. Sihirbazlar, son hazırlıklarını yapıp ellerindeki büyü aletlerini yere atınca, orada bulunan herkesin gözünü boyadılar, onları korkudan dehşete düşürdüler ve böylece büyük bir sihir gösterisi yaptılar. A'râf / 120. Ayet وَاُلْقِيَ السَّحَرَةُ سَاجِد۪ينَۚ Sihirbazlar ise hep birden secdeye kapandılar. Tâ-Hâ / 58. Ayet فَلَنَأْتِيَنَّكَ بِسِحْرٍ مِثْلِه۪ فَاجْعَلْ بَيْنَنَا وَبَيْنَكَ مَوْعِدًا لَا نُخْلِفُهُ نَحْنُ وَلَٓا اَنْتَ مَكَانًا سُوًى “Madem öyle, biz de sana onun benzeri bir büyü ile karşı koyacağız. Öyleyse sen aramızda, sonradan katılmaktan caymayacağımız bir buluşma vakti ayarla da, düz ve geniş bir alanda karşılaşıp kozlarımızı paylaşalım!” Tâ-Hâ / 63. Ayet قَالُٓوا اِنْ هٰذَانِ لَسَاحِرَانِ يُر۪يدَانِ اَنْ يُخْرِجَاكُمْ مِنْ اَرْضِكُمْ بِسِحْرِهِمَا وَيَذْهَبَا بِطَر۪يقَتِكُمُ الْمُثْلٰى Şöyle dediler “Bakın, bu ikisi var ya, bunlar birer sihirbazdır; sihirleriyle sizi yurdunuzdan sürüp çıkarmak ve benimsediğiniz ideal hayat tarzınızı yok etmek istiyorlar.” Tâ-Hâ / 66. Ayet قَالَ بَلْ اَلْقُواۚ فَاِذَا حِبَالُهُمْ وَعِصِيُّهُمْ يُخَيَّلُ اِلَيْهِ مِنْ سِحْرِهِمْ اَنَّهَا تَسْعٰى Mûsâ “Hayır, önce siz atın” dedi. Attılar; bir de baktı ki, sihirleri sayesinde onların ipleri ve değnekleri kendisine gerçekten koşuyor gibi görünüyor. Tâ-Hâ / 73. Ayet اِنَّٓا اٰمَنَّا بِرَبِّنَا لِيَغْفِرَ لَنَا خَطَايَانَا وَمَٓا اَكْرَهْتَنَا عَلَيْهِ مِنَ السِّحْرِۜ وَاللّٰهُ خَيْرٌ وَاَبْقٰى “Şüphesiz biz, Rabbimize iman ettik. O’nun hatalarımızı ve bu arada bize zorla yaptırdığın sihir günahını bağışlayacağını umuyoruz. Allah’ın vereceği mükâfat seninkinden daha hayırlı, cezası da seninkinden daha devamlıdır.”

fal sihir ve büyü ile ilgili ayetler