🦌 Nazım Hikmet Gelsene Dedi Bana Hikayesi

NazimHikmet'in kaleminden cikan son siir elbette Vera 'sinaydi: "Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldim Güldüm Öldüm" Sonu söyle olan "Sende ben imkansizligi seviyorum Fakat asla umutsuzlugu degil. ""Yine Sana Dair" isimli siiri en harikalarindan gercekten Nâzım’ın en büyük korkusu Türkiye’de anlaşılmamaktı. Ama bugün yaşasaydı ona şunu söylemek isterdik: Nâzım, Türkiye seni seviyor!”. Nâzım Hikmet, İbrahim Balaban’ın Pirayenin düşüncesinin bile kendisini ne derece hayata bağladığını anlatır Nazım bu satırlarda; Seni düşünmek güzel şey ümitli şey dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey. Fakat artık ümit yetmiyor bana, ben artık şarkı dinlemek değil şarkı söylemek istiyorum Nazım Hikmet 1945 Karar temyize gönderilir ancak askeri yargıtay Nazım Hikmet’in cezasını onar. 21 Haziran 1937'de aklandığı dava ise Yargıtay’dan bozulmuştu. Nâzım Hikmet Ankara Cezaevi'nden alınarak İstanbul'da Sultanahmet Hapishanesi'ne getirildi. İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi'nde davası yeniden başlamıştı. Kocası ayrılmak istemez. Nâzım Hikmet, tam da o günlerde bir mektup yollar Piraye’ye ve şöyle der: “Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü Celile’si, Nüzhet’i, Piraye’si, Münevver’i, Galina’sı ve son eşi Vera’sıyla Nazım Hikmet ’in yaşamına yön veren, onun sanatını besleyen, şiirlerine konu olan kadınları Nazım en son şiirinde şöyle der; Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim, kaldım, güldüm, öldüm." ifadelerini kullandı. "Nazım Hikmet fImvVP7. Gelsene dedi bana Kalsana dedi bana Gülsene dedi bana Ölsene dedi bana Geldim Kaldım Güldüm Öldüm… More you might like Özel hissettirilmenin, herkese aynı bana farklı olan davranışların ve inceliklerin aşığıyım. Ben senin gönlünün kalabalığıyla baş edemem. Ben yorganımı ısırıp hıçkırarak ağlarken, yastığımın bir yüzü ıslak olup arkasını çevirirken sen uyuyordun bayım, hayır affedemem. See this in the app Show more Recently Liked fridaolmak Nazım Hikmet'in anısına yaşadığı aşklar, vazgeçtikleri, tutundukları... "Çok şükür aşığım. Bana öyle geliyor ki bir tek insana, yüz milyonlarca insana, Bir tek ağaca, bütün ormana, Tek bir düşünceye, birçok düşünceye Ve fikre âşık olmadan yaşamak, Yaşamak değildir. …” Bu sözler 118 yıl önce doğan ve belki de doğduğu anda bile gözlerinden safi cümleler fışkıran adama ait; Nazım Hikmet'e. Hep biyografiler yazdım; ama bugün onun aşklarını da yazmak istiyorum. Çünkü Nazım, aşklarından doğan sözcüklerle "Nazım Hikmet" oldu. Ya da en azından bu benim görüşüm ve nedense bu görüşte yalnız olmadığımı düşünüyorum… Ve bugün de Nazım'ın aramızdan ayrılışının 57. yılı. Kuşkusuz onu her an en güzel şiirleriyle anarız... İşte Nazım'ın şiir olmuş aşkları... İlk aşkı Nüzhet "O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, Bahçesinde ebruli hanımeli açan bir ev. …” Bu şiir, Nazım'ın ilk aşkını anlatıyordu. Bahçesinde ebruli hanımeli açan o minnacık evde Nazım ile yaşamak isteyen minnacık kadının adı Nüzhet'ti; henüz 15 yaşındaydı. Nüzhet ve Nazım, gazeteci Muhittin Birgen sayesinde tanıştı. Nüzhet, Tiflis'e gitti. Nazım da hemen ardından yetişti. Moskova Üniversitesi'nde okuyan genç bir delikanlıydı Nazım ve bütün güzel kızların gözü üzerindeydi. Ama yüreği yanmıştı bir kere, kor kor öbeklenmiş, mengenelere sıkıştırılmıştı işte. Böyle bir hissi, ilk kez, Nüzhet'e karşı duyuyordu. Kaçınılmaz son gerçekleşti; Nazım ve Nüzhet, 1921'de evlendi. Ancak kaçınılmaz başka sonlar da vardı; ayrılık gibi. Nüzhet'in İttihatçı yakın bir akrabası Nazım'a duyduğu öfke ve nefrete engel olamıyor, genç kıza sürekli evine dönmesini söyleyen mektuplar yazıyordu. Çok gençti ve bu kadar baskıyı kaldıramadı Nüzhet. Nazım'ı terk ederek evine döndü… Ülkeler ayrılığı, Lena Nazım da Nüzhet'in ardından Türkiye'ye dönmüştü. Ancak yüreği ne bu ayrılığı ne de Nüzhet'in bir profesörle evlendiğini görmeyi kaldırabildi. Moskova'ya geri döndü. Burada METLA Tiyatrosu'nda Ludmilla Yurçenko ile tanıştı. Onun için adı Lena'ydı. Bir süre sonra evlendiler. Aslında her şey iyi gidiyordu. Elbet yine ayrılık vakti gelip çatacaktı. 1928'de Nazım'ın Türkiye'ye dönmesi gerekiyordu. Ancak Lena için vize vermediler. Böylece ülkeler arasında sessiz sedasız, şiirlerde çağlayacak bir ayrılık yaşandı. Ve büyük aşkı Piraye Piraye, 16 yaşındaydı Sedat Örfi ile evlendiğinde ve şimdi de boşanmıştı işte. 2 çocuklu yalnız bir kadındı. İşte bu dönemde tanıştı Piraye ve Nazım; 1930'da. Delice bir sevdaydı aralarındaki; tarifsiz bir tutku. Kalbinin kızıl saçlı bacısı olarak tarif ediyordu onu. Ancak evlilikleri sürecinde 13 yıl boyunca Nazım hapisteydi. Kim bilir, belki de onca şiiri yazdıran da işte bu aşkın uzak yaşanışıydı. Ona mektuplar yazdı; sandıklar, kutular tablolar yaptı Nazım. 24 yaşındaki güzeller güzeli Piraye de Nazım'ı için kitap, temiz çamaşır taşıyordu. Piraye, Nazım'ın tek moral kaynağıydı. Sonra bir gün, öylesine sıradan bir gün, dayısının kızı Münevver, Nazım'ı ziyarete geldi. İkisi de evliydi. Ancak yine de aralarında bir kıvılcım oluşmasına engel olmamıştı. Ötesi yok, Nazım sırılsıklam âşıktı işte. 1948'de bir af bekleniyordu. Nazım, Münevver'e kocasından boşanmasını söyledi. Birlikte yeni bir hayata başlamayı teklif etti. Piraye'ye de bir mektup yazıp her şeyi olduğu gibi anlattı. Piraye, her zamanki gibi kocasından gelen aşk mektubunu açtı; ancak okudukları karşısında yıkılmıştı. Yine de hiç ses etmedi ve boşanma isteğini kabul etti. Ancak işler Nazım'ın planladığı gibi gitmedi. Beklenen af gerçekleşmemişti. Münevver de böyle bir riske girmek istemedi ve kocasına döndü. Nazım da Piraye'yi kaybettiğiyle kaldı. Ona af dilemek için bir mektup yazdı. Anca Piraye, ölse de aşkından, bir daha Nazım'a hiç dönmedi… Affın ardından Münevver ile Nazım Piraye ile yaşadığı bu durumdan sonra, nihayet af çıkmıştı. Nazım ile Münevver, evlendi. Nazım'ın ömrü boyunca sahip olacağı tek çocukları bu evlilikten doğdu; Mehmet Nazım. Nazım, daha Mehmet 3 aylıkken Rusya'ya kaçtı. 1951'den sonra da çıkan kararla Türkiye'ye dönmek hayal olmuştu. Münevver, ancak 1961'de İtalyan yazar Joyce Lussu'nun yardımıyla Nazım'ın yanına Varşova'ya gitti. Ancak Nazım, aşktan beslenmeye devam etmiş, burada kendine yeni bir hayat kurmuş, Vera ile evlenmişti… Doktoru Galina Nazım, Türkiye'den kaçtığı ilk zamanlarda doktoru Galina Grigoryevna ile evlendi. Nazım'ın hayatını paylaştığı; ama hiç şiir yazmadığı tek kadındı. Münevver bu aşamayı kaçırmış, Vera ile karşılaşmıştı. Son aşkı Vera Nazım ve Vera, 1956'da, Vera henüz 24 yaşında iken tanıştılar; 1960'ta evlendiler. Bundan sonra tüm şiirlerini Vera için yazdı Nazım... Vakitleri az kalmıştı aslında. Nazım 3 Haziran 1963'te hayata ve Vera'ya veda etti. "Gelsene dedi banaKalsana dedi banaGülsene dedi banaÖlsene dedi banaGeldim, kaldım, güldüm, öldüm…" Aşk ve Nazım Hikmet Aşk ve ölüm arasında yaşadı Nazım. Hayatında birçok kadın oldu; ama biz en çok Piraye ve Vera'yı bildik. Kalbinden geçenleri bilmeyi isterdim diye düşündüm hep. Sonra Nazım'ın Piraye'yi bırakışını okuduğumda ne çok üzülmüştüm. Zaman geçtikçe de onu anladığımı fark ettim. Demek hayat geçiyordu ve aşk denilen şey, böyle bir şeydi. Şiirler yazmanın bedelini hayat bir şekilde ödetiyordu. Yoksa bunca duygu yüklü yazan adam, her seferinde nasıl olur da aşık olduğu kadını öylece bırakıp gidebilirdi... Aşık olmanın bedeli… Bunca güzel duyguların karşılığı nasıl oluyor da her insanın hayatına ödenmesi gereken bir bedel olarak yerleşiveriyordu. Piraye, Nazım'ın ardından hayatına kimseyi almadı ve kendi yalnız dünyasında onu sevmeye hep devam etti. Kitaplara konu olacak bir aşk yaşamak kolay değildi. 1995'te Piraye öldüğünde, oğlu Memet Fuat, annesinin ölümünü "Küçük Dev Kadını Kaybettik” diye duyurdu. Piraye, kalbinde Nazım'ın sonsuz aşkı ya da belki öfkesiyle gitti. Nazım ise, bin bir çelişkiyle göçüp gitmişti. "Seni kol saatimin kayışına yazdım Piraye” demişti Nazım. Oysa saatinde"Vera" yazıyordu. Gönlünden neler geçti, nerede vazgeçti, nerede pişman oldu acaba Nazım. Bunu bilmek imkansız elbet. Ama yine de herkesin kalbine düşen bir his var sonuçta. Ve ne olursa olsun, kalbine geçiremediği sözlerle, Piraye'siyle, Vera'sıyla, aşkla vücut bulan bir Nazım Hikmet geçti bu dünyadan… İyi ki… Ruhun şad olsun Nazım Hikmet… * Damla Karakuş Instagram biyografivekitap 1Bugün Mavi Gözlü Dev'in 57'inci ölüm yıldönümü. Nazım Hikmet, hepimiz onu en meşhur dizeleriyle tanıdık, belki de ölümünden sonra kıymeti en çok anlaşılan şairlerden. Ancak pek çok edebiyatçıda olduğu gibi, onun da özel hayatının ilginç detaylarını kaçırdık. Ancak Nazım Hikmet'in kişisel yaşantısı da, en az edebi hayatı kadar güzel detaylarla dolu. Nazım Hikmet'in aramızdan ayrılışının 57'nci yılında, bugüne kadar yapmadığımızı yapıp, hayatının az bilinen detaylarına bakalım. İşte Nazım Hikmet'e dair az bilinen 12 detay...2'Yahya Kemal, şiirimi okuduktan sonra kedimi getirmemi söyledi' Dedesi Nazım Paşa'nın etkisiyle şiirler yazmaya başlayan usta kalem, yaşamının ilk yıllarını ve şiire başlama hikayesini, yaptığı bir açıklamada şöyle anlatmıştıBen 1902 yılında, 20 Ocak'ta Selanik'te doğdum. Dedem valiydi, şiirle ilgilenirdi. Annem ressamdı, birkaç yabancı dil bilirdi. Babam önce elçilik, daha sonra üst düzey memurluk yaptı. İlk şiirimi 13 yaşındayken yazdım. Bir yangını anlatıyordu. Ailem benim harika bir çocuk olduğuma karar vermiş ve şiir yazmamı telkin etmeye başlamıştı. 15 yaşında bahriye okuluna verdiler. Deniz subayı yapmak istiyorlardı beni. Okuduğum sınıf ikiye ayrılmıştı. Bir kısmı sporla, diğeri şiirle uğraşıyordu. Ben şairler tarafına düştüm. Okulda bize tarih ve edebiyat derslerini ünlü Türk şairi Yahya Kemal veriyordu. Kedimi anlatan bir şiir yazmıştım. Yahya Kemal, şiirimi okuduktan sonra kedimi getirmemi söyledi. Tüyleri dökülmüş, çelimsiz bir kediydi. Yahya Kemal o zaman bana 'Bu kadar allayıp pullayabildiğine göre, senden kesin şair olur.' demişti. 16 yaşındayken Yeni Mecmua'da 'Servilikler' adlı şiirim yayınlandı. Bu şiir herkes tarafından beğenilmişti. 17 yaşında artık yazdıklarım ciddi ciddi Barış Ödülü Şiirleriyle ilgili açılan pek çok davada beraat eden Ran, 1933'e kadar "gizli örgüt kurmak" suçundan daha sonra ise "orduyu ve donanmayı isyana teşvik" suçundan tutuklandı ve 28 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum edildi. Genel Af Yasası'ndan yararlanarak, 1950'de serbest kalan şaire, Dünya Barış Konseyi tarafından Picasso, Paui Rubeson, Wanda Jakubuurska ve Pablo Neruda'yla birlikte "Uluslararası Barış Ödülü" verildi. Ran, 25 Temmuz 1951'de Bakanlar Kurulunca Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Aynı yıl şairin oğlu Mehmet dünyaya Üç günlük açlık grevi Nazım’ın en yakın arkadaşları, Garip Akımı'nın da öncüleri Orhan Veli, Melih Cevdet ve Oktay Rıfat, Nazım’ın özgürlüğe kavuşması için, üç günlük açlık grevine yatarlar…5Nazım Hikmet Gemisi Sovyetler Birliği’nde Nazım Hikmet’in ölümünden sonra kurulan bir komite, büyük bir yük gemisine “Nazım Hikmet” adının verilmesi kararını alır. İlk seferini 12 Ağustos 1965’te Odesa Limanından yapan geminin törenine, Nazım’ın karısı Vera, dünyanın birçok ülkesinden şairler ve yazarlar katılır. Türkiye’den ise katılan tek yazar vardır; o da Aziz Ali Yücel Nazım Hikmet'e dava açar Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, hapiste parasızlık çeken Nazım’a gizlice parasını ödeyerek çeviri yaptırmış. Dünya klasiklerini Rusça ve Fransızcadan Türkçeye çevirtmiş. Fakat daha sonraları komünistleri koruyor ve komünizm propagandası yapıyor suçlamasıyla karşılaşmış. Önce Mareşal Fevzi Çakmak, sonra da Demokrat Parti İstanbul İl Başkanı Prof. Kenan Öner ile davalık Paşa Dayısı Atatürk’ün en yakın silah arkadaşlarından Ali Fuat Cebesoy Paşa, Nazım hikmet'in dayısıdır. Ancak dayı ve yeğenin ilişkilerine dair pek detay bilinmiyor. 8Ceviz Ağacı'nın öyküsü Nazım Hikmet'in sonradan Cem Karaca tarafından da seslendirilen şiirini herkes bilir. Şiirini bilmeyenler en kötü ihtimalle en az bir kez dinlemiştir o güzel şarkısını. Nazım Hikmet Gülhane parkındaki bir ceviz ağacının altında sevgilisi ile buluşmak üzere randevulaşır. Buluşacakları gün Gülhane parkına gider ve ceviz ağacının altında beklemeye başlar. Tam bu sırada polisler de orada devriyeye çıkmıştır. O dönemlerde Nazım Hikmet arananlar listesinde olduğu için polislerden gizlenmek durumunda kalır ve bu ceviz ağacına çıkar. Ağacın tepesindeyken sevdiceği gelip her şeyden habersiz ceviz ağacının altında beklemeye baslar. Polislerden dolayı aşağıya seslenemez ve çaresizce çıkarır kalemi kağıdı ceviz ağacının tepesinde bu şiiri yazar; “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında. Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında…”9Atatürk’le Nâzım’ın karşılaşması İnebolu’daki kısa süreli devrenin ardından Ankara’ya giden iki şaire kutsal bir görev verilir. Buna göre İstanbul’daki gençleri milli mücadeleye davet eden bir şiir yazmaları istenir. Mart 1921’de on bin adet bastırılıp dağıtılan bu şiirin yankısı çok büyük olur. Öyle ki İstanbullu gençlerin Ankara’ya akın ederlerse onlara nasıl iş bulunacağı tartışılmaya başlanır. Daha sonra genç şairler Atatürk’e takdim edilir. Nâzım’ın çocukluktan itibaren arkadaşı ve Ankara’da da yanında olan Vâlâ Nureddin ’Bu Dünyada Nâzım Geçti’’ kitabında olayı şöyle anlatır “Basmakalıp laflara ihtiyaç duymaksızın, Mustafa Kemal, bizim için çok önemli bir sadede girdi Bazı genç şairler modern olsun diye mevzusuz şiir yazmak yoluna sapıyorlar. Size tavsiye ederim, gayeli şiirler yazınız, dedi. Daha da konuşacaktı. Fakat aceleyle yanma bir iki kişi yaklaştı. Bir telgraf getirdiler. Paşa göz atınca telgrafla ilgilendi. Eliyle selamlayıp bizden uzaklaştı.’’10Atatürk'ten Nazım'a öğüt Nâzım Hikmet, şiirleriyle destek verdiği Milli Mücadele’ye bizzat katılmaya karar verir. Onunla birlikte Anadolu’ya geçenler arasında yakın arkadaşı Vâlâ Nureddin’den başka iki genç şair, Yusuf Ziya Ortaç ve Faruk Nafiz Çamlıbel de vardır. Ankara’ya kabul edilenler ise Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nureddin olur, diğerleri İnebolu’dan İstanbul’a geri dönerler. Nâzım Hikmet ve Vâlâ Nureddin uzun bir yolculukla Ankara’ya varınca İstanbul’daki gençliği Anadolu’daki mücadeleye çağıran bir şiir yazarlar, şiir binlerce adet bastırılıp dağıtılır. Nâzım Hikmet, Ankara’da Milli Mücadele’ye destek için gelmiş olan aile fertleriyle buluşur ve Atatürk’e takdim edilir. Atatürk, Nâzım ve Va-Nu’ya mevzusuz şiir yazmamalarını, gayeli şiirler yazmalarını öğütler. Sonra da öğretmen olarak görevlendirilirler. Nâzım Hikmet, Bolu’ya, görev yapacağı okula Nazım Hikmet'in lakabı Nazım Hikmet'in lakabı, 'Güzel Yüzlü Şair' veya 'Mavi Gözlü Dev'dir. Yasaklı olduğu yıllarda Orhan Selim adını da kullandığı olmuştur. Hatta İt Ürür Kervan Yürür kitabı Orhan Selim imzasıyla ayrılışı... Nâzım ile son aşkı Vera, şairin hayatının bu dönemlerini oldukça güzel ve renkli geçirirler. 3 Haziran 1963 sabahı Nâzım kapıdaki mektupları almak için eğildiğinde kalp krizi geçirir. Hastaneye gittikleri sırada Nazım Hikmet hayata veda eder. Vera, Nâzım’ın kimliğini almak adına cüzdanını açtığı zaman kendi fotoğrafını ve arkasında da şairin yazdığı şu dizeleri görür“Gelsene dedi banaKalsana dedi banaGülsene dedi banaÖlsene dedi banaGeldimKaldımGüldümÖldüm” Yaşamının son zamanlarında Moskova da tedavi görüyor Nazım Hikmet, kalbi rahatsız, sağlık durumu iyi değil. Mevsimlerden kış, doktorlar sıkı bir şekilde tembih etmişler, sakın dışarı çıkma, sakın soğuğa maruz kalma, fazla da hareket etme, burada dur. Nazım, o zamanlar Vera’ya aşık. Bir gece pijamalarının üstüne paltosunu alıyor, gecenin ayazında sokağa çıkıyor ve koşar adımlarla doğru Vera’nın evine.. Gidiyor sevdiği kadının yanına, ve 3 ay sonra orada can Hikmet, Vera’nın yanında kaldığı sıralarda o son şiirini kaleme dedi banaKalsana dedi banaGülsene dedi banaÖlsene dedi banaGeldimKaldımGüldümÖldüm..Nazım Hikmet Ran nazım'ın gelsene dedi bana kalsana dedi bana gülsene dedi bana ölsene dedi bana geldim kaldım güldüm öldüm nazım hikmet, 1963 nazım'ın kendisiyle yaşadığı ilişkiden doğan bunalımın sonucunda 1962 mayısında;bütün kapılar kapalı,inik bütün perdeler,nerdeler,nerdeler,nerdelergidilmeyen,gelinmeyen bir yerdelerdilsizler fısıldıyor sağırlara çok uzaktanbakışın gözleri yokyoruldum yakalanamazı kovalamaktandiye şiir yazdığı başkasıyla evli olan kadın. nazım hikmetin uğruna saman sarısı şiirini yazdığı sevgilisi 1 yıl boyunca tedavi gören, fakat kansere yenik düşerek 2001 mart ayında 68 yaşında moskova'da ölen nazım hikmetin hikmet'in mezarının bulunduğu novodeviçi mezarlığında toprağa verileceği, ancak yer yetersizliği nedeni ile vera'nın bedeni yakılarak küllerinin nazım hikmet'in yanına gömülen kişi. nazım hikmet'in son kadını. şairin son kitaplarında "vera'ya" adında pek çok şiirini görürüz. ve o şiirlerden bir tanesi vardır ki, mümtaz sevinç'in sesinden ve sigara dumanından dinleyip izleyince anlarız ki, nazım hikmet ölürken vera'yı türkiye'ye, türkiye'yi de vera'ya emanet etmiştir. nazım hikmet in son şiirini yazdığı kadının adıdır. buyrun efendim işte o 8 dize...gelsene dedi banakalsana dedi banagülsene dedi banaölsene dedi banageldimkaldımgüldümöldüm sadece nâzım hikmet'in hayatındaki bir figürdü benim için, geçen güne kadar. şimdi o kadar canlı ki, işte bu eserin sayesinde bkz 17681430 çizgilerle nazım hikmet kitabında vera tulyakova'nın çok güzel bi pasajı vardır''aydınlık evleri, sokakları, şehirleri severdin. parmaklıklardan nefret ederdin. evimizde, kapının üst kısmı parmaklık biçiminde camlanmıştı. ustaları çağırarak parmaklıkların basit camlarla değiştirilmesini istemiştin.. işte şimdi elimde bir kitap tutuyorum, türkiye'den gelen, seni anlatan bir kitap. içinde hapishanede çekilmiş bir resmin var. kalbim acıdan burkuluyor. hapishane duvarına dayanmış, tek başına duruyorsun, rüzgardan, soğuktan büzüşmüşsün. sırtında uzun eski bir palto, ayaklarında ipsiz kunduralar, bir deri bir kemik, kederli bir mahpus. kucağında zayıf, pis bir kedi. kendi dünyasında, kendini kendinde yitirmiş düşüncelere dalmışsın. bu resme bakıyor ve kendimi lanetliyorum. nazım seni yeterince esirgeyemedim, yeterince sevemedim, yeterince koruyamadım diye...'' rusça inanç demektir. ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.

nazım hikmet gelsene dedi bana hikayesi