🐆 Çanakkale Savaşında Olan Ilginç Olaylar
Atatürk ün Çanakkale de Gösterdiği Üstün Başarı. 15 Şubat 1915, Çanakkale Savaşı nın başlangıç tarihidir. Mustafa Kemal, ilk gününden itibaren, elindeki kuvvetler ile bu savaşın içindedir. Var güçleriyle Çanakkale Boğazı na saldıran düşman kuvvetleri, 18 Mart 1915 teki deniz savaşında yenilir. Fakat, İstanbul a
ÇanakkaleTürküsü; 73 Kıt’alık Türkü’nün tamamı, nereye ait olduğu, doğuş tarihi ve hikayesini bu yazımızda detaylı olarak sizler için hazırladık. Çanakkale Türküsü ÜÇ KITADA SÖYLENEN TÜRKÜ ” ÇANAKKALE ” Anadolu insanı eskiden ” azıcık aşım kaygısız başım ” düşüncesi ile yaşamlarını sürdürürlerdi. Bu yaşam ilkesi, 30 – 40 yıl
Bereketikinci Balkan savaşında Meriç’e kadar olan bölgeyi kurtarabildik. 550 yıllık Türk yurdu olan Rumeli’nin geniş topraklan 1908 ila 1914 arasında kumara verircesine kaybedilmiştir. Diğer yerlerdeki kayıpları da İlave edecek olursak, bu altı senede neredeyse Devletin yarısı beceriksiz politika sonucu elden uçup gitmiştir.
Çanakkale savaşlarında komutanından erine kadar herkes, çok büyük bir gayretle savaşmıştı. Dost düşman herkes bilir ve ifade eder ki, yaptıkları savaşın bir ‘cihad’ olduğunun şuuru içinde olan Türk Askerleri, ellerinden gelen ve insan olarak yapmaları gereken tüm gayretleri gösteriyorlardı. Bir İngiliz yazarı 18
Bülent Ecevit Üniversitesi tarafından 18 Mart Çanakkale Zaferinin önemi konulu konferans gerçekleştirildi. 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 106. yıldönümünde Ereğli Eğitim Fakültesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Şinasi Sönmez tarafından çevrimiçi olarak Çanakkale Zaferinin Tarihindeki Önemi konulu gerçekleştirilen konferansa öğretim üyeleri, idari personel ve çok
Diley Kuru sizin için İlginç Bilgiler kategorisinde Çanakkale Destanının Yazıldığı 14 Savaş Alanı başlığıyla harika bir yazı yazdı. Hemen okuyabilir ve yorumlarınızı paylaşabilirsiniz.
18Mart’ı şehitler günü olarak adlandırmak ya da Çanakkale Zaferi olarak nitelendirmek eksik oluyor. Bana göre, gerçek Çanakkale Zaferi tarihi ; 21 Ağustos 1915’dir. 9-10 Ağustos ve 21 Ağustos, 1915 ise İtilaf devletlerinin Çanakkale’yi Mustafa Kemal Paşa komutanlığında karadan geçemeyeceklerinin anlatıldığı gündür.
Lykb. Çanakkale Savaşı gerek Türkiye gerek dünya için çok önemli bir savaştı. Zaferimizi bilmeyen gençler için... Çanakkale Savaşı, başlangıcı ve sonucuyla dünya tarihinde asla unutulmayacak bir zaferin aralanan kapısıdır. Hazırlayan Çağrı Kaçmazİtilaf devletlerinin Çanakkale Boğazı’nı geçerek hem Osmanlı İmparatorluğu’nu 1. Dünya Savaşı’ndan saf dışı etmek, hem de müttefikleri Rusya’ya yardım götürmek amacıyla, zamanının üzerinde güneş batmayan imparatorluğu İngiltere’nin hiç yenilmemiş donanmasıyla birlikte topraklarımıza saldırmıştı. İtilaf devletleri için planlanan hiçbir şey gerçekleşmediği gibi, müttefikler tarafından yardım alamayan Rusya’da da Bolşevik İhtilali gerçekleşmiş, 1. Dünya Savaşı’nın süresi uzamış ve İstanbul’a açılan yol Anadolu’nun seferber olduğu, liselerin savaşta hayatını kaybeden öğrencileri yüzünden mezun veremediği, annelerin evlatlarını alnına kına yakarak gönderdiği, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray takımlarının neredeyse tamamının şehit verdiği bir savaşın tek sonucu kanla yazılan bağımsızlık olabilirdi. 18 Mart Çanakkale Zaferi, Kurtuluş Savaşı’nın da kıvılcımını yakan bir toplum bilinci yaratması açısından tarihimizin en önemli günlerinden biridir. Biz de bu tarihi gelecek nesillere daha iyi aktarmak ve unutulan gerçekleri ortaya çıkarmak için bir liste derledik. Bu toprakların bir kez daha aynı acıları yaşamaması dileğiyle, tüm şehitlerimize rahmet boyunca bir metrekareye ortalama 6000 mermi düşmüştür. Bu oran dünya savaş tarihinin en yüksek alanında çok yakın mevzilerde savaşıldığı için, havada çarpışarak birbirine geçmiş birden çok mermi bulunmuştur. İki merminin havada çarpışma olasılığı 600 milyonda Seyit Onbaşı, topun ağzına mermi süren vinçin arıza yapması sebebiyle 3 adet 250’şer kiloluk mermiyi sırtında taşıyarak topa yerleştirmiştir. Savaştan sonra tekrar yapması istendiğinde bu eylemi Savaşı’nda erkekler ile birlikte keskin nişancı kadınlar, kadın piyadeler de ön saflarda savaşmış ve ortak mücadele daha savaş ilan edilmeden Seddülbahir’i bombalamış ve bu bombalama sonucunda 86 askerimiz şehit Zelanda’da yaşayıp padişahın Cihad ilanını duyan iki Türk, Avustralyalı askerlerin geçtiği tren raylarını bombalamışlardır. Trenden sağ kaçan askerlere de siper aldıkları yerden ateş ederek yüksek bir zayiat vermişlerdir. Ancak arkadan çevrilmeleri sonucunda şehit – Fransız donanması Gelibolu öncesi 200 yıl boyunca donanmasının son mayın kontrolünden sonra sabaha karşı elde kalan 26 deniz mayını, Tophaneli Hakkı Binbaşı Nusret Mayın Gemisi ile Ertuğrul Koyu’nda kıyıya paralel olarak döşemiştir. Nusret’in mayınları 639 kişilik mürettabatıyla Bouvet, HMS Inflexible, Bolva gibi en güçlü zırhlıları Çanakkale Boğazı’na 18 Mart yenilgisinin sebebi olarak mayın taramacıları görmüşler ve hepsini kurşuna dizmişlerdir. Her iki ordunun arşivi açıklanıp, gerçek durum ortaya çıkınca ailelerinden özür dilenip, tazminat askerlerin kayıtlarını tutan bir katibin sürekli olarak “Australia and New Zealand Army Company/ Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği” yazmaktan sıkıldığı için kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını bulmuş, bu kısaltma da dünya tarihine Zaferi’nde askeri dehalarıyla Mustafa Kemal ve Esat Paşa başarılı yönetimleriyle ön plana çıkmış, tüm askerlerin güvenini kazanmışlardır. Çanakkale Zaferi’nden sonra hızlı bir şekilde orduda yükselmeye bölgeye çıkarma yapan 2000 kişilik İngiliz ve Fransız bölüğü, bölgede bulunan selvi ağaçlarını Türk birliği sanıp çıkartma yaptıkları yerden kaçarak bölgeyi terk etmişlerdir. Bu olay yıllar sonra kendi raporlarında ortaya askerleri soba borularından top bataryaları yaparak siperden çıkmadan top atışı yapabilmiş, bu şaşırtmaca savaşta çok işimize yaramıştır. İngilizler ise zaten mühimmatı az olan Türk topçusunu yanıltmak için tahtadan büyük gemiler inşa ederek Kemal Anafartalar’da yaralanmış, kalbinin üstünde bulunan cep saatinin kurşunu yavaşlatması sayesinde hayata Savaşı’nda doktorlar askerler kadar yorulmuştur. Ümitsiz vakalar ile hiç ilgilenilmeyip, kurtulma şansı olanlara öncelik verilmiştir. Bir Türk doktorun önüne kendi oğlu getirildiğinde “Kurtulma şansı yok” diyerek diğer hastayı istemiş ve oğlunun mezarına ancak bir sonraki gün Kemal Atatürk’ün bilinmeyen fotoğraflarına, sözlerine ve videolarına ulaşmak için İzindeyiz Atatürk’ uygulamamızı indirebilirsiniz.
BULUTUN KORUMASI Bir İngiliz Alayının bulutların içinde kayboluşu biçimindedir. Olay şu şekilde anlatılmaktadır; ” O gün Kraliyet Alayı taze kuvvetlerle bu saldırıda görev aldı. Sağ cenahta yer alan bu alay, daha az bir mukavemetle karşılaştığı için hızla ilerlemeye başlamıştı. Alay, Azmak Deresi’ nin kuru yatağını geçmiş, Kayacık Ağrılı mevkiinden Damakçı Bayırı’na doğru yürüyordu. Karşılarında küçük bir tepe vardı. Tepenin üzerinde garip, soluk renkte bir bulut sol taraftaki Ağıl Dere’ ye inmeden tepeye doğru ilerledi ve bulutun içine girip kayboldular. Yâni alanda askerlerin Mestan Tepe’ den şaşkın bakışları arasında 7-8 değişik bulutla daha birleşerek Trakya istikametine doğru uçup gittiler. Orada bulunan 267 İngiliz askerinden hiçbirinin izine bir daha rastlanamamıştır.” ************ NUSRET MAYIN GEMİSİNİN KURTULMASI Nusret Mayın Gemisi Çanakkale savaşına noktayı koyacak olan görevine çıktığı gece Karanlık Liman ile Seddülbahir arasındaki mayınları toplayıp yerini değiştirirken O”nu koruyan Anadolu Feneri de bir İngiliz Gemisi üzerine projektörleri dikmiş ve gemiyi takibe almıştı. Fakat birden Anadolu Feneri arıza yaptı. Nusret Mayın Gemisi telaşla ışıklarını söndürdü. İngiliz gemisi bu sefer kendi projektörleriyle denizi taramaya başladı. Geçen dakikalar içinde Nusret Mayın Gemisi tam yakalanacağı anda birden Anadolu Feneri tekrar çalışmaya başladı. İngiliz gemisinin projektörleri üzerine kendi projektörlerini dikti ve iki ışık arasında kalan Nusret muhakkak bir hezimetten kurtuldu. Görevini yerine getirip geri döndüğünde bu heyecana kalbi dayanamayan gemi kaptanı ,Hakkı Bey’ in naşını da karaya çıkardı. Anadolu Feneri’ nin hiçbir tamirat yapılmadan kendiliğinden çalıştığını öğrenen gemi komutanı Nazmi Bey, bu olayın bir mucize olduğunu daha sonraki günlerde yazdığı günlüğünde bildirmektedir ********* CONKBAYIRI ÜZERİNDEKİ BULUTLAR Çanakkale’ de en çok anlatılan menkibe şudur Conkbayırı’ nda kara savaşları sırasında 57 tümen her gün çamaşır değiştirir. Kirlilerini yıkar çalılara asar ve ertesi gün için kurumuş. Sebebi ise eğer şehit olurlarsa Allah’a temiz kıyafetlerle varmaktır. Savaşa çıkmadan önce namazlarını kılar ve ibadet ettikten sonra savaşa başlarlarmış. Maneviyatı kuvvetli bu insanlar Conkbayırı’ ında düşman tarafından kıstırıldıkları anda gökten beyaz-gri bir bulut kümesi 57. Tümenin üzerine inmiş ve bulut yok olduğunda düşman askerleri ne olup bittiğini anlayamamışlar. Zira ortada tek bir Türk askeri bile yokmuş. Gemiden bu olayı seyreden İngiliz Amirali Hamilton daha sonraki savaş anılarında da bu olayı anlatmaktadır ******** Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor! Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı’nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim. Alman Subay Sanders anlatıyor Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu. Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk. Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki –Şu koşan asker ne diyor? –Komutanım! “Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!” diye bağırıyor. Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu. ******** Peygamber efendimiz çanakkale’de Resûlullah Çanakkale’deki asker evlâtlarının yardımına gitmişti Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir. Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke’deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine’ye gider. Medine’de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı’dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür. Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî’de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah’a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlık duyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur. Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı’ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar “Sizde Osmanlı’ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?” Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi “Allah ve Resûl’ünün muhabbeti, Osmanlı’yı sevmemi gerektirir.” Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder “Osmanlı’yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile.” 1915 senesinde Medine’de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır. 1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü’minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı’nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm’a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı’nda büyük savaş oluyordu. Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum “Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?” Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki “Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi’nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan’dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan’da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur.” Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü’nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı? Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti. Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir “O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale’deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…” Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm’ın ve Allah’ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.
Burada esen rüzgarın uğultusunu hiçbir yerde duyamazsınız. Hala daha bir asır öncesinin savaş çığlıkları yankılanır kulağımızda. Öyle görüntülere sahne oldu ki Gelibolu, yazılan şarkılar, şiirler, hikayeler, çekilen filmler, belgeseller yetmedi buradaki hezeyanı anlatmaya. Çünkü ne olursa olsun, 105 yıl önce burada yaşananlar, bizim hissettiğimizden çok daha fazlasıydı. Adım attığımız her toprak, gördüğümüz her manzara, 105 yıl öncesinde al rengine bürünmüştü oysa. İşte Çanakkale Zaferi'nin 105. yılına özel kahramanlık destanının yazıldığı 14 savaş – Kilye KoyuBurası Çanakkale için önemli bir tarihi kıyı. Nedeni ise lojistik açıdan taşıdığı o büyük değer. Sırf bu nedenden dolayı İngiliz gemileri, Kabatepe açıklarından hedef almışlar Kilye Koyu'nu. Uzun bir bombardıman sahnesine tanık olmuş 1915 yılında. Maalesef bu bombardımanlar sonucu Kilye Koyu'nda yer alan antik dönem kalıntıları da büyük ölçüde zarar – Dur Yolcu AnıtıBilmeden gelip bastığın bu toprak, Bir devrin battığı yerdir' diye başlar o tüylerimizi diken diken eden Dur Yolcu şiiri. Mısralarda da dediği gibi, vatan kalbinin attığı yer burası. Değirmen Burnu Tabyası'nın arkasındaki tepenin yamacında yer alıyor Dur Yolcu Anıtı. Boğazdan geçen tüm gemilerden ve Çanakkale'den rahatlıkla görülebiliyor. 3 – Kilitbahir KöyüDenizin Kilidi' anlamına gelen Kilitbahir Köyü'nde, aynı isimli bir kale bulunuyor. Bu kale, bu bölgede görev yapan askerlerin barınma yeri olarak kullanılmış 1915'de. Deniz tarafında yer alan surların büyük bir bölümü ne yazık ki günümüze kadar – Soğanlıdere VadisiBurası savaş sırasında en güvenli bölge olarak kullanılıyormuş. Bunun nedeni ise bölgenin İtilaf ordusu ateşine kapalı konumda yer almasıymış. Lojistik destek olarak da Soğanlıdere Vadisi adeta bir destek merkeziymiş. Her türlü malzeme ve mühimmat burada depolanırmış. Hatta hastaneler de burada hizmet verirmiş. Cephede yorulan ve zayiatı eksilen birliklerinde dinlenme yeriymiş Soğanlıdere – Melek Hanım ÇiftliğiSoğanlıdere Vadisi'nin girişinden yaklaşık bir kilometre içeride, yamacın altında bulunan bir taş bina kalıntısı Melek Hanım Çiftliği. Kara savaşının başladığı 25 Nisan 1915'ten sonra kurulan ilk revir burası. 105yıl önce Melek Hanım Çiftliği'nde Mehmetçiğin yaraları – Behramlı KöyüEceabat'a bağlı köylerden biri olan Behramlı Köyü, ilginç bir mezarlığa ev sahipliği yapıyor. Söz konusu mezarlığın bir bölümü kırmızı renkle işaretlenmiş. Kırmızı renkle işaretlenmiş her bir mezar ise şehitlik anlamını – Morto Koyuİngilizlerin 25 Nisan 1915 tarihinde çıkartma yaptığı Morto Koyu, Çanakkale tarihi açısından önemli bir olaya tanıklık etmiş. Türk birlikleri, İngiliz zırhlısı Goliath'ı bu koyda batırmış. Bu olay Türk denizcilik tarihi açısından da büyük bir önem – Seddülbahir KöyüSavaş çığlıklarının en çok yükseldiği bölgelerden biri Seddülbahir Köyü. 25 Nisan 1915 sabahı, saat 0600'da başlayan İngiliz çıkartması, neredeyse tüm köyü harap etmiş. İtilaf donanmasının bombardımanı köyün tamamını hedef almış ve sonuç olarak aynı gün saat 1430'da Seddülbahir tamamen İngilizlerin eline – Tekke KoyuÇanakkale Tekke Koyu, Seddülbahir sahillerine yönelen taarruzun ağırlık merkezini oluşturuyormuş. İki ateş hattında kalan Türk birlikleri, Nisan 1915'de geri çekilmek zorunda kalmışlar. Aynı tarihte koyun tamamını ele geçiren İngilizler, 9 Ocak 1916'da aynı koydan kalan son askerlerini bir sandala bindirerek Gelibolu'dan kaçacaklarını henüz – İkiz KoyuSayıları yetersiz olmasına rağmen bir kahramanlık destanı yazan Türk ordusu, tüm her şeye rağmen İngilizlere ateş açmışlar Çanakkale İkiz Koyu'nda. Büyük bir zayiat verilmesine rağmen, 3'üncü taburun kuşatılması ve Seddülbahir'deki Türk savunmasının çözülmesi engellenmiş. Bu olayın kahramanı Yüzbaşı Yusuf Kenan ise maalesef o günkü muharebede şehit – Anzak KoyuArıburnu ile Küçük Arıburnu arasında bulunan Anzak Koyu, 650 metrelik bir sahil şeridi. Burası Anzak askerlerinin ikmal bölgesi olarak kullanılmış. Bunun nedeni ise koyun korunaklı olan yapısından ileri geliyor. 1985 yılında ismi resmen Anzak Koyu' olmuş ve buna karşılık Avustralya hükümeti de Canberra yakınlarında bulunan bir sahile Gallipoli' ismini – ArıburnuDenize uzanan en uç nokta Arıburnu. Anzaklar buraya Kuzey Sahili' demişler. Arıburnu, Anzakların en önemli lojistik merkezi olarak kullanılıyormuş. Malzeme ve mühimmat depoları, sahra hastaneleri ve ihtiyat birlikleri Arıburnu'nda yer – Düz TepeMustafa Kemal Atatürk'ün bir siperin içerisinde görüldüğü o ünlü fotoğrafın çekildiği yer Düz Tepe. Türk ordusu tam geri çekilecekken, Mustafa Kemal'in cephaneniz yoksa süngünüz var. Süngü tak yere yat' diyerek emir vermesiyle, Conkbayırı yönündeki Anzak ilerleyişi de durmuş oldu. İşte o an Mustafa Kemal'in ünlü sözü yankılandı Düz Tepe'de; Kazandığımız an, bu andır'.14 – ConkbayırıConkbayırı, muharebenin dönüm noktasıdır adeta. Anzak birliklerinin geri çekildiği, bölgedeki kritik araziyi kaybettikleri, Mehmetçiğin kahramanlık destanı yazdığı yerdir Conkbayırı. Bununla birlikte taarruz sırasında bir şarapnel parçasının Mustafa Kemal'in göğsüne isabet ettiği ve cep saatini parçaladığı olay da Conkbayırı'nda yaşanmış.
Çanakkale Savaşında Yaşanan ilginç Olaylar Çanakkale savaşı sırasında gerçekten Allah'ın yardımı ile esrarengiz olaylar yaşanmıştır. Daha sonraları anlaşılan bu olayları bir ingiliz komutanın dilinden dahi duyuldu. Aşağıda çanakkale savaşında gerçekleşen olağan üstü olayları okuyacaksınız. GAZİ MEHMET AŞKIN’IN ANLATTIKLARI “İngiliz donanması Saroz’dan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ kadar o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem “Kardeşim niçin böyle ah edip aglarsin, benim cigerimi daglarsin! Allah’ in verdigine merhaba! Takbir- i Rabbani böyle imiş! Onun kazasi geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne savaş yolunda saadet bana yeter! Sen sag kalirsan, anamin elini benim içinde öp! Emzirdigi sütleri helal etsin!” dedikten sonra “Başimi kibleye dogru çevir!” diye bildi… Ruhu çoktan uçmuştu… “Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma mütted sessiz kaldı ve sonra “Ahiretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harbediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!” dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti “Karayürek deresi’ne doğru iniyorduk Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi avucuma mataradan su aldığımda, matarama doğdurduğum suyun kan olduğunu anladım.” KINALI HASAN Yüzbaşi Sirri Bey, ikindi vakti yeni gelen erati teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçinin bir tarafi kinalanmiş oldugunu görür ve takilir “Hiç erkek kinalanir mi? Mehmetçik Buraya gelmeden evvel, anam kinalamişti komutanim” der ve sebebini bilmedigini ilave istegi üzerine anasina haber salar, “Niye benim saçimi kinaladin?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar “Ey gözümün nuru Hasan’ım, Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev ecdadından, babandan aşağı kalamazsın… Ben, senin anan ve seni Allah yarattı, vatan bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor… Sen bu ailenin seçilmiş kurbanisin… Hasan’ım, söyle zabit efendiye… Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır… Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban için saçını kınalamıştım… El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın. Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktir. Gözlerinden öperim… Anan – Hatice” Çanakkale Savaşı Sırasında Yaşanmış Bir Olay Kocadere köyünde büyük bir “ Sargı Yeri ” kuruluyor. Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı , Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor… Bunlardan biri Çanakkale Lapsekinin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından. ” Ölme ihtimalim çok fazla… Ben bir pusula yazdım… Arkadaşıma ulaştırın…” Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur ” Ben…Ben köylüm Lapseki’ li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım…Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin ” ” Sen merak etme evladım ” der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar. Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözüde ” söyleyin hakkını helal etsin ” olur… Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine nede göz yaşlarına engel olamaz “Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim İNSANLIK DERSİ Çanakkale Savaşlar’ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor “Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar sahasında döğüş ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık - Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi “Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi söyledi, anlamadım ama herhalde annesi ise kimsem ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün”. Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot sonra ikisi de öldüler…” Fransız Generali BRIDGES Çanakkale Savaşları komutanı.
Savaşlar sadece topla, tüfekle, taktikle mi kazanılıyor sanıyorsunuz? Bence bu yazıyı okuduktan sonra bir kez daha düşünün. Mehmetçiğin kalbindeki imanın tezahürü olan mucizler. Düşmanın meşhur Golyat adlı zırhlısının batırılması olayında da ortalığı bir anda kaplayan sis Osmanlı askerlerinin çok işine yaramıştı. Haince saldırılar planlayan Golyat, bu şekilde teslim alınabilmişti. Golyat’in batırılması karşısında da General Hamilton hüsranla şu satırları yazmıştı “Dün geceki kesif sis sırasında, bir Türk torpidobotu, Çanakkale Boğaz’ından sızıp Golyat zırhlısını torpidoladı. Düşman madalyayı hak etti. Kahrolsunlar!” Sadece bulut olayları değildi meydana gelenler. İngilizler yön bulmak için kullandıkları pusulalarında bile zaman zaman akıl almaz oynamalar görüyor ve ne yapacaklarını şaşırıyorlardı. Örneğin John Hargrave adlı İngiliz subayının verdiği raporda, elindeki pusulanın sık sık yön değiştirdiği ve aynı anda birçok yeri kuzey olarak gösterdiği yazılıdır. Üç Anzak istihkam askerinin yemin ederek ve Anzak Sahra Birliği’ndeki diğer 19 arkadaşlarını da şahit göstererek anlattıkları “Düşman yutan bulut” hadisesi şu şekildedir 267 kişilik Norfolk Kraliyet Taburu, Alçıtepe’den bir önceki tepe olan 60. tepeye doğru rahat bir şekilde ilerler. Havada soluk renkli bulutlar vardır. Bu bulutlar saatte 6 veya 8 km. hızla esen rüzgâra rağmen sabit bir şekilde durmaktadırlar. Bunlardan yaklaşık 250 m uzunluğunda 60’ar metre eninde ve 60 m yüksekliğinde olan bir bulut tepeyi kaplamıştır. Norfork Kraliyet alayının subayları ve askerleri bulutun içine girmeye başlarlar. Son asker de girince bulut yükünü almış bir uçak gibi havalanmaya başlar. Havadaki diğer soluk renkli bulutlarla birleşerek kuzeye yani Trakya tarafıa doğru gider. Savaş sonrasında bu 267 kişilik alayın bir tek ferdine bile -ne ölüler arasında ne de esirler arasında rastlanamamıştır. İlahi yardım müslüman askerlerimizi hiçbir zaman yalnız bırakmamıştır. Bedir’den, Huneyn’e Çanakkale’den Sakarya’ya, oradan Kore’ye kadar birçok sıradışı olay yaşanmıştır. Çanakkale savaşının en çok konuşulan ve Allah’ın cc bizlere yardımını açıkça ortaya koyan önemli bir olay da bulutların namaz kılan askerlerimizi örtmesidir. Savaşın başlamasından bitimine kadar meydana gelen birçok olay nedeniyle yabancılar dahi bunu tasdik etmiştir. 1915 yılının Temmuz ayı ile Ağustos ayları arası Ramazan’dır ve Mehmetçik oruçlarını aksatmadan tutmuş, mücadelesine devam etmiştir. Bayram yaklaşırken akıllara şu soru gelir “Acaba bayram namazı nasıl kılınacak? Toplu halde kılınan bir namaz savaş durumunda uygun olacak mı? Acaba kılamayacak mıyız?” Bütün bu endişeleri yaşayan bir gazimiz neticeyi şöyle anlatıyor “Gelibolu’da oturmakta idim. Çanakkale’de 9. Tümen teşekkül edince gönüllü olarak kıtaya kaydoldum. Savaş ilerledikçe din görevlilerinin yerleri de belirsiz olmuştu. Bizim gibi gençler -o zaman 28 yaşındaydım- savaşın içinde görev yaparken, yaşlılar Sargıyeri ve hastanelerde görev ifa ediyorlardı. Ben, Seddülbahir Cephesi’nden savaş bitinceye kadar hiç ayrılmadım. Miladî 1915 yılında Ramazan, 13 Temmuz Salı günü başlamış. 11 Ağustos Çarşamba günü bitiyordu. Arife günü idi cephe kumandanı Vehip Paşa beni çağırdı. “Hafız, askerin bir talebi var. Yarın Ramazan Bayramı, sabahleyin hep beraber bayram namazı kılmak istiyorlar. Eratın toplu bir halde bulunmaları tehlikeli ve düşman için bulunmaz bir fırsattır. Tekliflerini kabul etmedim. Sen de, münasip bir lisan ile anlatırsın!” dedi. Paşanın yanından ayrılmıştım ki, zamanın ulularından gözü gönlü Hak adına bağlanmış arif, zarif bir zat çıktı karşıma. Bilgide kimse onunla yarışamazdı. Develer yükü okumuştu. Sohbette onu dinleyenler yangın içinde olsalar sohbetini bırakıp ateşten kaçamazlardı. Bu zat o gün orada idi. Bana dedi ki “Sakın ola ki erata bir şey söyleme, gün ola, hayır ola! Allah ne derse o, olur!” 12 Ağustos 1915 Perşembe günü Ramazan Bayramı’nın sabahı erken kalktım. Müslüman Türk askerleri, bayram namazını mutlaka eda edeceklerdi… Aynı göle dökülen sular gibi; Allah sevgisinde birleşen yüzlerce asker de ayakta idi. Hak katında birlikte secdeye varacaklardı. Hep beraber başımızı göğe kaldırdık; hevenk hevenk beyaz bulutlar göründü. Biraz sonra da bu bulutlar yere çöktü. Herkes “Allahü Ekber!” deyip yüzlerini toprağa sürdü. Hepimizin içinde ince bir huzur çiçeklenmiş ve Yüce Allah bizi bulutlar arasında görünmez hale getirmişti. Bu ulu kişi askerin karşısında baş kesti; sonra o derin, o tatlı ve yanık sesiyle, Hazreti Kur’ân’dan “Fetih Sûresi’nin 1’den 9. ayetine kadar okudu. Sonra iki rekat bayram namazı eda edildi. Namaz bitiminde, yüzlerce asker hep birden, “La ilahe İllallah Muhammedün Resûlullah” sözlerini devamlı tekrarlıyorlardı. Askerin betleri benizleri kül gibi olmuş, kimsenin yüreğinde dur durak kalmamıştı. Bu duruma taş olsa dayanamazdı. Görenler mi, söyleyenler mi dayanacak? “Allah! Allah!” diyen kendinden geçiyor, sanki birlikte göklerde uçmak istiyorlardı. Allah ile bir bütün olmanın ilahi ahengi içinde varlıklarından, benliklerinden soyunmuşlar, kendilerinden geçmişlerdi. Zığındere’nin susuz yatağında, bir alçalıp bir yükselen ’La ilahe İllallah” sesleri, insanın kalbini kah varlığın sonsuz ufuklarında koşturuyor, kah yokluğun takat getirilmez güzelliğinde dinlendiriyordu. Hak’tan başka Hak yoktu. Tekrarlanan hep buydu… Sonra, kısa bir sessizlik oldu ve arkasından düşman siperlerinden yükselen, “Allahü Ekber, Allahü Ekber!” sesleri bir uğultu şeklinde bize kadar perde perde geldi.. Daha sonraki günlerde öğrendik ki, İngiliz sömürgesinin Müslüman askerleri; Müslüman Türk askeri karşısında savaştıklarını duyunca isyan etmişler ve derhal geriye alınıp, cepheden uzaklaştırılmışlardı. 12 Ağustos 1915 tarihinden sonra, Seddülbahir cephesinde durum oldukça sakinleşirken, Anafartalar cephesinde ise; kan gövdeyi götürmekteydi. Evladım, bu bulutları yere indirip sis halinde bize gösterilmesi ancak Hazreti Allah’ın emriyle, dört büyük melekten biri olan Mikail Aleyhisselâm tarafından yerine getirilmiştir. Bu olay, Ulu Allah’ın cc büyük bir mucizesidir.”
çanakkale savaşında olan ilginç olaylar